YALNIZ
Yalıkavak’ta bir fırın.. Eylül ayı.. Birinde ekmek diğerinde börek satışı yaptıkları iki tezgahın önünde kuyruk var.. Birine geçip, önümdeki hanımla mesafemi iki metre olacak şekilde ayarlayarak beklemeye koyuluyorum. Dört beş dakika sonra tam iki ekmek diyecekken; gençten bir hayta omuzuma da çarparak geçiyor önüme. ‘ Ben sıradaydım ‘ diye uyarmamı takiben kuyrukta benden önce olan hanım atılıyor; ‘ Yalancı, görmedim ben seni arkamda ‘. Salgın, mesafe diyerek konuşmaya yeltenmişken; kadın deli olduğumu belirtir bir el hareketiyle, hayta elinde ekmek poşeti olduğu halde ve tekrar omuzuma çarparak uzaklaşıyorlar. Yalnızım..
Bornova’da kardeşimi alıp bize dönerken zaten dar olan sokağa karşıdan bir kamyonet giriyor. Hengameden kurtulmak amacıyla sağa dönmek zorundayım, solda kamyonet var; ama ne mümkün! Dönmek istediğim sokağın hemen başında ve park yasağı olan tabelanın dibinde konuşlandırılmış bir otomobil. Bunlar olurken arkamda da bir otomobil peydahlanmış ve sürücüsü kornasıyla cima halinde. Tam o anlarda olmaması gereken yerde bırakılmış otomobilin sürücüsü yanımdan söylene söylene geçiyor, ‘ Ne delleniyon! Herkeş bırakıyo oraya ‘. Yalnızım..
Mahalle esnafından alışveriş yapmaya gayret ederim. Bize yakın olan bakkalın kapısının önündeki tezgahtan gazetemi almışım ve içeride bir müşteri olduğundan girmeyip bekliyorum. Karşı apartmandan biri maskesi çenesinde olmak üzere ve muhtemel ki ‘ Ne bekliyoki bu burada ‘ sorusunun çengeliyle yanımdan geçip dalıyor içeriye. Yalnızım..
Akşam saatleri. Garajdan çevre yoluna çıkıp yoğun trafikte evime gitme derdindeyim. Ege Üniversitesi sapağından sonra sağ şeride geçiyorum. Yol üç şeritli aslında; ama aynı fikirde olmayan dallamalar sağımdaki emniyet şeridini tapulamışlar adeta! Bornova sapağına doğru daralan emniyet şeridinden çıkmak için bunlardan biri önüme kırmaya yelteniyor; tınlamadan arttırıyorum hızımı. Motor ve korna seslerine karışan küfürlerine karşın eşime verdiğim sözü hatırlayarak yan yana geldiğimizde camı açıp ‘ Çok ayıp ‘ diyorum sadece. Yalnızım..
Yaptırmamız elzem olan tahlillerimiz için Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ndeyiz. Tomografi için on gün önce aldığımız randevu saatini bekliyoruz. Gecikme yarım saati aşınca bilgi almak için görevlinin masasına seyirtiyorum. Önümdeki iki kişiden iki metre açılarak beklemeye geçtiğimde elinde kimi kağıtlarla biri üçümüzü de ekarte ederek görevliyle tehlikeli bir yakınlaşma içine giriyor. Uyarınca ‘ İyi de benim hastam var ‘ yanıtını alıyorum. Yalnızım..
Yaşadıklarımdan küçük kesitler yukarıda yazdıklarım. Bugünden yarına düzeleceğine dair de maalesef umudum yok!.
Kısa vadede geri dönüşü olmayan caydırıcı cezalar bu toplumsal yaraya pansuman niteliğinde olabilir ancak. Çözüm, elbette eğitim; öğretim değil eğitim. Birlikte yaşama kültürünü eksiksiz vermek zorundayız çocuklarımıza. Sadece insanlarla değil; hayvanlarla, bitkilerle, doğayla..
NOT : Olayı betimlerken ‘ Dallama ‘ dan daha çok uyan bir sözcük bulamadığımı bilmenizi isterim…